Nevroz Nedir?

Nevroz [neurosis] ya da nevrotik [neurotic]; bilinçdışı çatışmanın dışavurumundan ve/veya çözümünden kaynaklanan, aşırı derecede katı, esnek olmayan ya da kalıplaşmış düşünce, duygu, tutum ya da davranış örüntüsüdür. Nevrozun ayırt edici özelliği, kişinin yaşadığı önemli acı ve sıkıntılara rağmen, sıradan deneyimlere ya da öğrenmeye karşı değişiklik göstermemesidir. Bu nedenle nevroz, çoğu zaman bilinçdışı bir çatışmaya karşı maladaptif [maladaptive] bir çözüm olarak tanımlanır.

Psikanaliz, nevrozun görünüşte mantıksız olan doğasının altında yatan bilinçdışı çatışmayı araştırarak, bu durumun ardında yatan güdüleri ve/veya anlamları açığa çıkarmayı amaçlar. Psikanalitik literatürde nevroz terimi farklı şekillerde kullanılmaktadır:

1. Dar anlamda (orijinal anlamıyla) nevroz, bir semptom grubunu (semptom nevrozu [symptom neurosis]) tanımlamak için kullanılır ve geleneksel olarak konversiyon histerisi, obsesif kompulsif nevroz, anksiyete ya da panik atakları, fobiler, psikojenik cinsel işlev bozuklukları ya da depresif nevrozu içerir. Semptom nevrozu ayrıca cinsel ketlenmeler [inhibition] ya da yazma tıkanıklığı gibi ketlenmeleri de kapsar. Semptom nevrozu çoğu zaman ego-distonik [ego-dystonic] (benliğe yabancı olarak deneyimlenen) olarak tanımlanır; bu, ego-sintonik [ego-syntonic] (benliğin bir parçası olarak deneyimlenen) olarak tanımlanan karakter bozukluklarının tersidir.

2. Geniş anlamda (günümüzde en yaygın kullanılan anlamıyla) nevroz, esnek olmayan ya da uyumsuz herhangi bir davranış örüntüsünü tanımlamak için kullanılır; bu örüntü semptom olmayabilir ama yine de işlevselliği olumsuz etkiler. Örneğin, otoriteyle tekrarlayan sorunlar yaşamak, başarıdan sonra kendini sabote eden eylemlerde bulunmak ya da sürekli olarak yanlış yerlerde aşk aramak gibi. Bu tür nevrotik bir örüntü yeterince yaygınsa, karakter bozukluğu [character disorder] olarak adlandırılabilir. Nitekim bir dönem, semptom göstermeyen ama uyumsuz olan bu tür örüntüler, karakter nevrozu [character neuroses] olarak adlandırılmış; bu terim, onları semptom nevrozlarından ayırmakla birlikte benzer yapısal özelliklerini vurgulamak amacıyla kullanılmıştır.

3. Belirli bir anlamda, nevrotik stiller [neurotic styles], bilişsel stil kavramına dayanarak tanımlanmıştır (D. Shapiro, 1965).

4. Yukarıdaki tanımların yanı sıra, nevroz terimi sıklıkla bir psikopatoloji türünü ya da “düzeyini [level]” diğer türlerden/düzeylerden ayırt etmek için kullanılır. Örneğin:

  1. On dokuzuncu yüzyılda, Freud’dan önce, nevroz psikozdan genellikle gerçeklik sınamasının [reality testing] varlığı/yokluğu temelinde ayrılmıştır.
  2. Freud, erken dönem çalışmalarında (1905b), nevrozu sapkınlıklardan (perversiyonlardan [perversion]) ayırmıştır; bu ayrım, bilinçdışı çocukluk arzularının semptomlar biçiminde gizlenip gizlenmediğine (nevroz) ya da doğrudan ifade edilip edilmediğine (sapma) dayanmaktadır.
  3. Günümüz psikanalistleri arasında, nevrotik davranış genellikle nevrotik olmayan (ya da normal) davranıştan, davranışın aşırı derecede katı veya uyumsuz olup olmamasına göre ayırt edilir (Hartmann, 1939b).
  4. Günümüzde, nevrotik karakter örgütlenmesi [neurotic character organization], sınır karakter örgütlenmesinden [borderline character organization] genellikle savunma türlerine ve/veya nesne ilişkilerinin örgütlenmesine göre ayırt edilir (Kernberg, 1970a).

Nevroz, psikanaliz tarihinde önemli bir rol oynar; çünkü Freud hem yeni tedavi yöntemini hem de en önemli psikanalitik kuramlarını, histeriyle başlayarak semptom nevrozlarından muzdarip hastalarla çalışırken geliştirmiştir. Ona göre nevrotik semptomlar, bastırılmış bilinçdışı çatışmaların simgesel ifadesidir ve bu görüş, onun tüm psikopatoloji kuramlarının yanı sıra, zihnin bilinçli ve bilinçdışı olarak ikiye ayrıldığını ve karşıt arzular ile savunmalar tarafından güdülendiğini öne süren devrimsel kuramının temelini oluşturmuştur. Freud’un nevrozlar ile rüyalar arasında kurduğu benzerlikler, onu bilinçdışını karakterize eden tuhaf ama yaratıcı birincil süreçleri [primary processes] tanımlamaya yöneltti. Nevrozlar ile yetişkinlerin, çocukların cinsel yaşamı ve perversiyondaki cinsel yaşam arasındaki benzerlikler ise, onu psikoseksüelliğin çok yönlü ve çoğu zaman son derece örtük değişimleri hakkında radikal fikirler geliştirmeye götürdü. Psikanaliz başlangıçta nevroz terimini genel tıp alanındaki yaygın kültürden ödünç almış olsa da, zamanla bu terim neredeyse bütünüyle psikanalizle özdeşleşmiştir. Gerçekten de, psikanalitik nevroz anlayışının tarihi, psikanalizin genel tarihinden ayrılmaz; çünkü bu tarih büyük ölçüde nevrotik ıstırabın anlaşılmasına yönelik yaklaşımların değişim öyküsüdür. Terimi çevreleyen kafa karışıklığına ve tartışmalara rağmen, kullanımı sürmüştür; çünkü bilinçdışı çatışmadan kaynaklanan sorunlu düşünceleri, duyguları ve davranışları tanımlayacak bir kategoriye duyulan ihtiyaç devam etmektedir.

Nevroz terimi, 1777 yılında İskoç hekim Cullen tarafından, etkilenen organda gözle görülür bir “iltihap ya da yapısal bozukluk” bulunmayan sinir sistemi işlev bozukluklarını tanımlamak üzere ortaya atılmıştır.

On dokuzuncu yüzyılda nevrozlar, günümüzde nörolojik kabul edilen birçok hastalığı (örneğin epilepsi ve Parkinson hastalığı) ve aynı zamanda histeriyi de kapsayan çok çeşitli rahatsızlıkları içine alıyordu.

Freud (1888a), kendi çalışmalarında nevrozu daha 1888 yılında yalnızca nozolojik [hastalıkların sınıflandırılması ile ilgili] bir kategori olarak ele almıştır. Ancak bu konudaki ilk psikanalitik yazıları (1894c, 1896c), onun savunma nevrozları (ya da nöropsikozları) olarak adlandırdığı durumlara yönelik incelemeleridir. Bu yazılarda histeri, obsesyonel nevroz, fobiler ve bazı paranoya türleri yer alır; Freud, tüm bu durumları, bastırılmış cinsel düşünce ya da anıların “geri dönüşü” olarak açıklamıştır -“bastırılanın geri dönüşü [the return of repressed]”. Bu erken dönemde Freud (1898b), psikonevrozlar [psychoneuroses] ile aktüel nevrozlar [actual neuroses] (özellikle anksiyete nevrozu ve nevrasteni) arasında bir ayrım yapmıştır; bu ikincilerin psikolojik çatışmadan değil, eksik cinsel pratiklerden [faulty sexual practices] kaynaklandığını öne sürmüştür.

Başka dönemlerde (özellikle Jung’un çalışmaları sonrasında) Freud (1915b), psikonevrozları aktarım nevrozları [transference neuroses] (histeri, obsesyonel nevroz, fobiler) ve narsisistik nevrozlar [narcissistic neuroses] (manik depresyon, hipokondriyazis ve bazı psikotik bozukluklar) olarak ayırmıştır; bu ayrım, narsisistik nevrozlara sahip hastaların aktarım kuramayacağı düşüncesine dayanır.

Freud (1919c), ayrıca savaş nevrozları [war neuroses] (ya da travmatik nevrozlar [traumatic neuroses]) ile barış zamanındaki (psiko-) nevrozları karşılaştırmış ve her iki durumda da benliğin zarar görme korkusu yaşadığını, bu tehdidin ya dışsal ya da içsel kaynaklı olabileceğini ileri sürmüştür.

Freud’un son kuramsal biçimlendirmesinde, semptom nevrozu, Ödipus kompleksiyle ilişkili çatışma karşısında genital öncesi libidinal yönelimlere bir saplanmanın ve/veya regresyonun ifadesidir. Yeniden uyanan bu çocukluk dönemi libidinal yönelimleri, süperego ve ego ile çatışmaya girer; bu çatışma anksiyeteye, savunmalara ve bir semptom biçiminde ortaya çıkan uzlaşmalara yol açar.

Her semptom, hem bilinçdışı çatışmaya bir çözüm sunan birincil kazancı [primary gain] hem de hasta olmanın getirdiği yararlarla ilişkili ikincil kazancı [secondary gain] sağlar. Freud (1918a) ayrıca çocukluk nevrozu [infantile neurosis] kavramını da ortaya atmıştır; bu terimle, çocukluk döneminden itibaren oluşan ve Ödipus kompleksinden kaynaklanan savunmalar ile uzlaşmaları yansıtan içsel kişilik örgütlenmesini kastetmiştir. Bu örgütlenme, yetişkinlikteki nevrozun temelini oluşturur. Gerçekten de Freud’un klasik kuramsal çerçevesinde, Ödipus kompleksi [oedipus complex] tüm nevrozların temelidir.

Freud’un çalışmaları, her bireyin nevroz seçiminin, kullandığı savunma mekanizmaları ve belirli bir gelişimsel evredeki saplanması tarafından nasıl etkilendiğine dair spekülasyonlar da içerir. Teknik bağlamında ise Freud (1914e), psikanalitik tedavinin, yapay bir nevrozun [artificial neurosis] (ya da daha sonra aktarım nevrozu olarak adlandırılan durumun) başarılı bir şekilde analiz edilmesi yoluyla işlediğini savunmuştur; bu yapay nevroz, çocukluk nevrozunun psikanalitik ortamda dışa vurumudur.

Freud’un ardından çocuk psikanalistleri, nevroz kavramını çocukluk döneminde ortaya çıkan nevrotik bir durumu ifade eden çocukluk nevrozunu (A. Freud, 1945) kapsayacak şekilde genişlettiler. Nevroz ayrıca, yukarıda açıklandığı üzere, semptom göstermeyen davranış örüntüleri ve karakter özelliklerini de içerecek biçimde kullanılmaya başlandı. Daha sonra sınır kişilik örgütlenmesi kavramının ortaya atılmasıyla birlikte, nevrotik terimi bir psikopatoloji düzeyini tanımlamak üzere yaygın olarak kullanılmaya başlandı (yine, yukarıya bakınız). Aynı zamanda, psikanalitik kuramın gelişimiyle birlikte, psikanalitik nevroz kuramı da giderek daha karmaşık bir hal aldı. Örneğin, preödipal gelişime verilen önem, Freud’un nevroz ile Ödipus kompleksi arasındaki zorunlu bağlantısına yönelik soru işaretleri doğurmuştur; nesne ilişkilerine ve kendiliğin gelişimine duyulan ilgi ise, nevrotik ıstırabın yapısal unsurlarını id, ego ve süperegonun ötesinde ele alma gerekliliğini gündeme getirmiştir. Bu sırada, tedavi kuramındaki gelişmeler de psikanalizin klasik tanımını -tanımlanabilir bir çocukluk nevrozunun regresif bir aktarım nevrozu [regressive transference neurosis] biçiminde yeniden sahnelenmesi ve bunun analiz edilebilir olması- sorgulamaya açmıştır (Gill, 1954).

Bu genişleyen (ve belki de giderek daha kafa karıştırıcı hale gelen) kavrayış ve kullanım nedeniyle, nevroz terimi, psikanaliz içinde bile, bağımsız bir nozolojik kategori olarak görece kullanım dışı kalmıştır. Psikiyatri alanında nevroz terimi, belirsiz, aşırı kapsayıcı ve ampirik olarak doğrulanamaz olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir; bu nedenle 1980 yılında, bozukluk [disorder] terimi lehine, resmi psikiyatrik adlandırmalardan çıkarılmıştır (American Psychiatric Association, 1981). Bununla birlikte, resmi bir nozolojik kategori olarak görece kullanım dışı kalmasına rağmen, nevroz klinik psikanalizin en önemli kavramlarından biri olmaya devam etmektedir. Çünkü tüm psikanalitik tedaviler, hastaların nevrotik ıstıraptan [neurotic suffering] -yani bilinçdışı çatışmalara verilen katı, uyumsuz çözümlerle karakterize edilen davranış örüntülerinden- özgürleşmelerine yardımcı olmayı amaçlar.

Kaynak:

American Psychoanalytic Association. (2012). Neurosis or Neurotic. İçinde Psychoanalytic terms and consepts (4. baskı, s. 167).

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir